sseyhan
GalataSaray
- Katılım
- Eyl 28, 2017
- Mesajlar
- 548
- Bi Yaşı
- 7 Yıl 2 Ay 28 Gün
- Takımın
- galatasaray
Uzunca bir süredir A Milli Futbol Takımımız tabir-i caizse yerlerde sürünüyor. Gerek futbolla ilgili konular, gerek saha dışındaki bitmek bilmeyen mevzular yüzünden insanlar artık normal sezona verilen milli takım aralarından nefret eder hale geldiler.
süreklilik
ne kulüp bazında ne de milli takımlar düzeyinde hiçbir zaman uygulandığını görmediğimiz bir olgu. ne belli bir sistemimiz, ne de etrafı genç ve yeni oyuncularla doldurulabilecek kemikleşmiş bir oyuncu grubumuz var. peş peşe 3 maça farklı sistemlerle ve farklı oyuncu grupları ile çıkabiliriz. bunu kimse yadırgamayacağı gibi, olumsuz sonuç alınan bir maçtan sonra çareyi hemen sistemi veya mevkilere göre oyuncuları değiştirmekte görecek olan izleyici/yorumcuların sayısı azımsanmayacak düzeyde olur. istikrar, süreklilik gibi kavramlar bu topraklarda sıkıcıdır ve asla başarının anahtarı değildir. çünkü başarı hemen gelmelidir. 4-3-3'ten 4-2-3-1'e döndüysek o maçı 4-0 kazanmamız gerekir. kazanamadıysak bir sonraki maça 3-5-2 ile çıkmamamız için hiçbir neden yoktur.
haliyle sistemi, kimliği ve belirli karakteristik özellikleri oluşma aşamasına bile geçemeyen, daima yeniliklerden beslenmek isteyen ama bunu da yıllardır bir türlü başaramadığı halde inadını sürdürmeye devam eden bir yapıda süreklilik oluşturmak imkansızdır. bir kısırdöngü olarak, süreklilik oluşmadıkça da bu saydıklarım asla oluşmayacaktır.
Uyum
farklı açılardan ele alabiliriz.
1- sağlanamayan sürekliliğin oluşturduğu derin ve devasa istikrarsızlığın sonucu olan uyumsuzluk.
2- bireysel hesapları ve anlaşmazlıkları bitmek bilmeyen ve aynı amacı taşımayan oyuncu grubunun uyumsuzluğu.
belli kimliği oluşmamış bir takımda bir araya gelen oyuncuların müthiş bir uyum içinde olmalarını beklemek biraz hayalcilik. türk milli takımı ne oynar, nasıl oynar, neleri iyi yapar ya da neleri beceremez, zaafları ve güçlü yönleri nedir sorularının cevabı yok. başarılı olan takımlarda bu soruların cevapları vardır. belli bir sistemleri ve ekolleri vardır. güçlü yanlarını bilir, darbeyi oradan vururlar. ama zaaflarını da bilirler ve ona göre önlemleri vardır. bu, belli bir uyum sonucu oluşturulabilecek bir şeydir. istikrarla, sistemle, çalışma metotları ve etütlerle yapılabilir. bunlar olmadığı müddetçe ancak kaostan beslenir ve günlük başarılar elde ederek, bu kaotikliğin bir sonraki maç ya da turnuvada da işine yaramasını beklersin sadece.
oyuncu grubunun uyumsuzluğu ise yıllardır bilinen şeyler. kulüp bazında bile ''grupçuluk'' diye bir tabirimiz var bizim. elbette herkes farklı ve herkesin aynı derecede birbirini sevip anlaşması imkansız. zaten kimse böyle bir şey de beklemiyor ancak bizdeki ''grupçuluk'', daima benim grubumdakiler iyi olsun, oynasın, sevmediğim gruptakiler olmasa da olur temelinde işliyor. ben anlaşamıyorsam, onun takıma ne vereceği umrumda değil çünkü benim huzurum takımın başarısından daha önemli şeklinde bir düşünce var. uyumsuzluk, bunun çok doğal bir sonucu. yılda sadece 4-5 kez, toplasan 450 dakikalık bir maç için bir araya gelen oyuncular arasında uyum oluşturmak zaten bir hayli zorken, bir de bu tür etmenlerin desteklediği olumsuzluklar ile başarının 4 ayağından biri olan ''uyum'' pek sağlanamıyor
Güçlü milli mantalite
açıkcası çok sıkıntılı olduğumuz bir kriter olduğunu düşünmüyorum. oyuncularımızda gerekli milli motivasyon her zaman yeteri kadar vardır. ancak yukarıda da saydığım ve hepimizin bildiği kimi olumsuzluklar, bu mantalitenin kendisine ister istemez zarar veriyordur. birlik olmakta, hedefe kilitlenmekte, başarısızlık karşısında dirayet göstermek ve bu başarısızlığı herkese pay edip yükü hafifletmekte, başarılı olunca bunu geride bırakıp bir sonraki başarıya odaklanmakta bazı sıkıntılarımız olduğu da bir gerçek. en azından son yıllarda bu böyle. bunların sebepleri çeşitli ve herkesin kendince bir fikri ve yorumu var. sebepler mutlaka önemli ama bazen sebep zannettiğimiz şeylerin sonuç olduğunu görüyoruz.
milli takım düzeyinde aylarca süren prim tartışmaları bile konunun ne kadar dağıldığının, sebeplerden ne kadar çok uzaklaştığımızın bir göstergesi. şahsi olarak milli takımlar düzeyinde prim olayına tamamen karşıyım zaten. şovenizm fırtınası estiriyormuş gibi durmak istemiyorum ama, ülkeyi milli forma ile temsil düzeyine ulaşmak zaten yeterince iyi bir motivasyon. elbette iyi bir başarı karşılığında oyunculara prim verilmesi ve takdir edilmesini normal karşılarım. ama basit bir maçtan sonra bile, üstelik çok büyük meblağların prim diye dağıtılmasını doğru bulmuyorum. normalleşmiş bazı yanlışların başka yanlışlar doğruması beklenebilir bir şey elbette. çözüm, o yanlışları ortadan kaldırmak ve tartışmaların da önüne geçmektir. prim tartışması gibi tartışmalar, en azından milli takımlar düzeyinde gündeme dahi gelmemesi gereken absürd tartışma konuları.
bunların dışında, yanlışları ve doğruları ile, ben de birçok yönden eleştirsem de, milli takım hepimizin ortak paydası. elbette küskünler, eleştirenler, beğenmeyenler olacaktır. ama futbolcular başta olmak üzere bu ortak değere sahip çıkabilirsek, güçlü bir mantalite etrafında da birleşmiş oluruz
süreklilik
ne kulüp bazında ne de milli takımlar düzeyinde hiçbir zaman uygulandığını görmediğimiz bir olgu. ne belli bir sistemimiz, ne de etrafı genç ve yeni oyuncularla doldurulabilecek kemikleşmiş bir oyuncu grubumuz var. peş peşe 3 maça farklı sistemlerle ve farklı oyuncu grupları ile çıkabiliriz. bunu kimse yadırgamayacağı gibi, olumsuz sonuç alınan bir maçtan sonra çareyi hemen sistemi veya mevkilere göre oyuncuları değiştirmekte görecek olan izleyici/yorumcuların sayısı azımsanmayacak düzeyde olur. istikrar, süreklilik gibi kavramlar bu topraklarda sıkıcıdır ve asla başarının anahtarı değildir. çünkü başarı hemen gelmelidir. 4-3-3'ten 4-2-3-1'e döndüysek o maçı 4-0 kazanmamız gerekir. kazanamadıysak bir sonraki maça 3-5-2 ile çıkmamamız için hiçbir neden yoktur.
haliyle sistemi, kimliği ve belirli karakteristik özellikleri oluşma aşamasına bile geçemeyen, daima yeniliklerden beslenmek isteyen ama bunu da yıllardır bir türlü başaramadığı halde inadını sürdürmeye devam eden bir yapıda süreklilik oluşturmak imkansızdır. bir kısırdöngü olarak, süreklilik oluşmadıkça da bu saydıklarım asla oluşmayacaktır.
Uyum
farklı açılardan ele alabiliriz.
1- sağlanamayan sürekliliğin oluşturduğu derin ve devasa istikrarsızlığın sonucu olan uyumsuzluk.
2- bireysel hesapları ve anlaşmazlıkları bitmek bilmeyen ve aynı amacı taşımayan oyuncu grubunun uyumsuzluğu.
belli kimliği oluşmamış bir takımda bir araya gelen oyuncuların müthiş bir uyum içinde olmalarını beklemek biraz hayalcilik. türk milli takımı ne oynar, nasıl oynar, neleri iyi yapar ya da neleri beceremez, zaafları ve güçlü yönleri nedir sorularının cevabı yok. başarılı olan takımlarda bu soruların cevapları vardır. belli bir sistemleri ve ekolleri vardır. güçlü yanlarını bilir, darbeyi oradan vururlar. ama zaaflarını da bilirler ve ona göre önlemleri vardır. bu, belli bir uyum sonucu oluşturulabilecek bir şeydir. istikrarla, sistemle, çalışma metotları ve etütlerle yapılabilir. bunlar olmadığı müddetçe ancak kaostan beslenir ve günlük başarılar elde ederek, bu kaotikliğin bir sonraki maç ya da turnuvada da işine yaramasını beklersin sadece.
oyuncu grubunun uyumsuzluğu ise yıllardır bilinen şeyler. kulüp bazında bile ''grupçuluk'' diye bir tabirimiz var bizim. elbette herkes farklı ve herkesin aynı derecede birbirini sevip anlaşması imkansız. zaten kimse böyle bir şey de beklemiyor ancak bizdeki ''grupçuluk'', daima benim grubumdakiler iyi olsun, oynasın, sevmediğim gruptakiler olmasa da olur temelinde işliyor. ben anlaşamıyorsam, onun takıma ne vereceği umrumda değil çünkü benim huzurum takımın başarısından daha önemli şeklinde bir düşünce var. uyumsuzluk, bunun çok doğal bir sonucu. yılda sadece 4-5 kez, toplasan 450 dakikalık bir maç için bir araya gelen oyuncular arasında uyum oluşturmak zaten bir hayli zorken, bir de bu tür etmenlerin desteklediği olumsuzluklar ile başarının 4 ayağından biri olan ''uyum'' pek sağlanamıyor
Güçlü milli mantalite
açıkcası çok sıkıntılı olduğumuz bir kriter olduğunu düşünmüyorum. oyuncularımızda gerekli milli motivasyon her zaman yeteri kadar vardır. ancak yukarıda da saydığım ve hepimizin bildiği kimi olumsuzluklar, bu mantalitenin kendisine ister istemez zarar veriyordur. birlik olmakta, hedefe kilitlenmekte, başarısızlık karşısında dirayet göstermek ve bu başarısızlığı herkese pay edip yükü hafifletmekte, başarılı olunca bunu geride bırakıp bir sonraki başarıya odaklanmakta bazı sıkıntılarımız olduğu da bir gerçek. en azından son yıllarda bu böyle. bunların sebepleri çeşitli ve herkesin kendince bir fikri ve yorumu var. sebepler mutlaka önemli ama bazen sebep zannettiğimiz şeylerin sonuç olduğunu görüyoruz.
milli takım düzeyinde aylarca süren prim tartışmaları bile konunun ne kadar dağıldığının, sebeplerden ne kadar çok uzaklaştığımızın bir göstergesi. şahsi olarak milli takımlar düzeyinde prim olayına tamamen karşıyım zaten. şovenizm fırtınası estiriyormuş gibi durmak istemiyorum ama, ülkeyi milli forma ile temsil düzeyine ulaşmak zaten yeterince iyi bir motivasyon. elbette iyi bir başarı karşılığında oyunculara prim verilmesi ve takdir edilmesini normal karşılarım. ama basit bir maçtan sonra bile, üstelik çok büyük meblağların prim diye dağıtılmasını doğru bulmuyorum. normalleşmiş bazı yanlışların başka yanlışlar doğruması beklenebilir bir şey elbette. çözüm, o yanlışları ortadan kaldırmak ve tartışmaların da önüne geçmektir. prim tartışması gibi tartışmalar, en azından milli takımlar düzeyinde gündeme dahi gelmemesi gereken absürd tartışma konuları.
bunların dışında, yanlışları ve doğruları ile, ben de birçok yönden eleştirsem de, milli takım hepimizin ortak paydası. elbette küskünler, eleştirenler, beğenmeyenler olacaktır. ama futbolcular başta olmak üzere bu ortak değere sahip çıkabilirsek, güçlü bir mantalite etrafında da birleşmiş oluruz